Bundan yaklaşık üç yıl önceydi. Çocukluktan kalma bir gelenek olarak Cuma gece yarısı gerilim ya da korku filmi seyretmek üzere bir film seçtim ve film bittiğinde tabir i caizse olduğum yere çakıldım. Akan jeneriğe geriye sarıp sarıp bakmamın sebebi, 1960 yıllarda seri cinayetleriyle Amerika’yı ve özellikle cinayetlerin olay mahalli San Francisco’yu büyük paranoyaya sokan “Zodiac” kod adlı katilin resmini bir yapboz içinde tamamlamaya çalışan uyarlama bir film. “Se7en” ve “Fight Club” filmleriyle fırtınalar koparan David Fincher’ın, 2007 yılında Robert Graysmith’in romanından aynı adla uyarlanan “Zodiac” adlı filmdeki imzası ve izleyicisi bir labirent içinde karakterleriyle beraber koşmaya başlaması…

Jack Gyllenhaal, Mark Ruffalo ve Robert Downey Jr’ın başrollerini paylaştığı film, 1960’lardan 70’leri de kapsayan bir dönem içerisinde seri katile ulaşmanın yollarını arayan karikatürist, dedektif ve gazetecinin ürettiği komplo teorileri yolunda kendi yaşamlarını kurban etmelerini anlatır. Jack Gyllenhaal’in canlandırdığı yerel bir gazetede karikatürist Robert Graysmith’in dedektifliğe soyunma haliyle kitabın yazılma sürecini harmanlar. Katil, yerel gazeteye mektuplar yollamaya başlayınca Zodiac furyası da start alır ve Zodiac işlediği cinayetlere kendi ömürlerini onu bulma yolunda heba eden karakterlerimizi de sembolik olarak ekler.

Lütfen Televizyonunuzun Polisiye Gerilim Ayarlarıyla Oynamayın !

Se7en’da dedektiflerin yaşamlarına katille birlikte dokunan Fincher, Zodiac’ta polisiye-gerilim türünün ayarlarıyla oynayarak yapıbozumuna uğratan bir düzenek içerisinde kahramanlarının hayatlarını tüketmelerine yakından baktırmaktadır. Polisiye gerilim seyretmek ve gerilmek üzere sinemalara koşturan izleyicileri bir güzel hayal kırıklığına uğratırken muhteşem bir esere de imzasını atar. Oyunculuk performansları ise tek tek ismini saymadan kusursuz gibidir.

Kişisel film güncesi olarak ele alırsak Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes uyarlamalarından Agatha Christie romanları uyarlamalarına kadar pek çok polisiye gerilim filmini bünyeye yedirmemle “Zodiac” bittiğinde ve Donovan’dan “Hurdy Gurdy Man” çalmaya başladığında afalladım. Filme hayran olmamla birlikte başucu filmlerinde yerini aldı. Bu, bir katil bulma bilmecesinden çok daha fazlası. Eğer filmi izlememiş bir kişiyseniz ve bir seyirci olarak “aman da bir iki katil tahmin edeyim, bu yönde katharsise ulaşayım” şeklindeyse filmden uzak durmak daha iyi olabilir ve dahası film, sıkıcı gelebilir. Zodiac, keskin iddialarla katil peşinde koşan, özdeşleşen biz izleyiciler ve karakterlere ironi katmaktadır.

Zodiac, modernizmin getirisi fragmanlaşma sonucu bütünü görmek için yanıp tutuşan insanları anlatır; bir nevi izleyicisini de… Bütünü göremeyen biz bir şeylere sığınmak için hayatlarımızı tüketirken gerçeklik nedir; kaygan bir yüzey mi… Gerçekliğin keskin bir hat üzerinde seyretmemesi nedeniyle kişinin gerçekliğinin ne üzerine kurulu olduğunu bile sorgulatabilir. Fincher, suçluyu bulmaktan çok onu bulma yolunda harcanmış hayatların içine bakar. Filmde canlı yayına bağlanan Zodiac ya da zodyakımsı “This is Zodiac speaking” derken aslında Fincher’ın yetenekleri konuşur. Zodiac ise yaşamların üzerine çöken bir hayalet olarak kalır.

Aytaç Özge Öndeş

Kaynak: Reset Magazine

Yayın Tarihi: Temmuz 2010

One Response

Leave a Reply

Your email address will not be published.