Stephen King ve J.J. Abrams ortaklığında Hulu yapımı olarak servise sunulan Castle Rock dizisi, sessiz ve derinden ilerlemeye devam ediyor. Gerçekliğinizi büküp üstüne kırıyor, ardından “al şimdi ne yaparsan yap” diyerek size geri uzatıyor.

O kadar çok dizi var ki bazen hangi birini izleyeceğini şaşırıyor insan… Bu yüzden aralarından iyi olanları seçmek oldukça önemli. Bu noktada devreye, benim en sevdiğim diziler arasında ilk beşte kolaylıkla yer alacak “The Leftovers” deneyimine birazcık benzeyen (çok değil) gerçeklik kırılması yaşatan bir dizi devreye giriyor. J.J. Abrams  ve Stephen King’i buluşturan “Castle Rock” dizisi, bu iki ismin zaman ve mekân kaymalarını oldukça güçlü bir sanat eserine dönüştürüyor.

Stephen King uyarlaması Castle Rock dizisi, yazarın unutulmaz romanlarından fışkıran meşhur karakterleri, mekânları ve öyküleri bir arada servis ediyor. Daha önce “Stephen King Uyarlaması En İyi 10 Korku Filmi” yazımda da bahsettiğim üzere Stephen King uyarlaması filmler ya da diziler, çok eski zamanlardan bu yana bende takıntı hâline gelmiş durumda. Bu dizi de çıktığı zaman doğal olarak “Castle Rock izle” iç sesi ile eşimin dış sesi birleşti. Sonuç olarak, şu ana kadar getirdiği tüm bölümlerden muhteşem bir şekilde çıkan bir dizi ile karşı karşıya olduğumuzu fark etmem çok uzun sürmedi. Kendi deneyimimden yola çıkarak diyebilirim ki “The Mist” dizisi ne kadar kötüyse bu dizi de o kadar iyi.

Stephen King’in pek çok öyküsü ve romanından referans karakterler ve öyküler bir araya gelirken, benim ilk defa “Stand By Me” filmi ile tanıştığım ve King’in öykü evreninde kurgu bir kasaba olan Castle Rock, dizinin ismi olarak geçmekte.

Açılışında bir adet Lost John Locke bulunduran Castle Rock dizisinin oyuncuları arasında 2017’de King uyarlaması “It”in Pennywise karakterini canlandıran – neo Baldwin kardeşlerden – Bill Skarsgard, King uyarlaması “Carrie”nin başrolü Sissy Spacek, son zamanlarda “Daredevil” adlı biriciğimiz Netflix dizisinde Stick olarak izlediğimiz Scott Glenn gibi isimler yer alıyor. Oyuncuların yolu daha önce bir şekilde King uyarlamalarından geçerken Castle Rock’un yolu da “Cujo”, “Needful Things”, “Dead Zone” ve “The Body” öyküsünden olma “Stand By Me” gibi yapıtlar ile kesişiyor. Dizide “Jack Torrance amcam olur ya, kayak merkezinde kafayı kırıp ailesini doğramaya kalktı” diye belirten ve adını ondan alan “The Shining” esintili Jackie karakterinden tutun Shawshank Redemption’daki Shawshank hapishanesine kadar farklı bir ağ sistemi ile örülmüş tanıdık bir evren var karşımızda. Bu tanıdık evrenin karşısında ise gizem unsuru alabildiğine korunmuş durumda.

Fazla spoiler vermek istemiyorum, bu yüzden Castle Rock son dönemde izlenilmesi gereken diziler arasında başı çekiyor diye tamamlamam doğru olur. Dizi, yolculuğun bir durağında Inception hareketlerine benzer bir şekilde dans ederken diğer bir durakta ayağınızın altından gerçekliği çekiyor. Bunu en iyisini hatta kraliçesini yapan “The Leftovers” olsa da izlediğiniz sanat eserinin içine dalıyor ve karakterlerle birlikte çıkmaz sokakta debeleniyorsunuz. İzlediğiniz bölüm boyunca gerçeklikten kopup o evrene seyahat edebiliyorsunuz.

Yazının başlığını koyarken oldukça düşündüm; “bu ne arabesk misin” dedim kendi kendime. Ama dizi, ruhunuzu hep bir çıkmaza sürüklüyor. Gariplik, gizem ve dönüşüm ile ruhunuzu beslemeyi seviyorsanız, Castle Rock evreninde bir ayna gibi kırılmaya hazır olun. Ruhen uyumsuzluk ve uğursuzluk ile yansıyan görüntünün farklı olması muhtemel. Devamında ruhu şad eden bir deneyim olmaması dileğiyle…

Leave a Reply

Your email address will not be published.